Açıklama: Yusuf Kaplan ve İsmail Kılıçarslan'dan gündeme dair güzel bir yazı..
Kategori: Tasavvuf-Nakşibendilik
Eklenme Tarihi: 06 A?ustos 2016
Geçerli Tarih: 28 Mart 2024, 13:43
Site: Nakşibendi Tarikatı - Öz değerleriyle birlikte.
URL: http://www.naksibenditarikati.com/detay.asp?icerikID=353
Geliyorum diyen tehlike: Laiklik pompalanıyor, cemaatler bombalanıyor!
Temmuz sonrasında toplum olarak ilk kez bütünleşme, kenetlenme, geleceğe birlikte yürüme ruhu yakaladık.
Bu çok değerli bir imkân: Ürpertici bir şer'den gönendirici bir hayır
halketti Allah Teala. Bunun kıymetini bilelim.
Ama
çevirilen tezgâhlara, algı operasyonlarına da dikkat edelim!
HER HÂL VE ŞARTTA HAKİKAT!
Bu
sütunun düzenli okuyucuları iyi bilirler: Her zaman hakikat'in izini sürdüm;
kime yapılırsa yapılsın -vatan hainliği hâriç- haksızlıklara -ideolojik olarak
bambaşka yerlerde olsak da- hep karşı çıktım.
Ergenekon
operasyonunun esas itibariyle bir tezgâh olduğunu, dolmuşa bindirildiğimizi
yazdım! Henüz suçları ispat edilmemiş kişilerin -hiç de hazzetmediğim katı
Kemalistler olsalar bile- kirli PÇete'nin televizyonlarından yargısız infaz edilmesine bir Müslüman olarak isyan ettim.
O zaman aforozu yedim; Ergenekoncu bile ilan edildim!
Bunları,
Kemalist veya laik çevrelerin yazacaklarıma önyargısız bakmalarını hatırlatmak
için yazıyorum burada.
15 TEMMUZ GECESİ, BU ÜLKENİN
İNSANLARI, LAİKLİK İÇİN DEĞİL SON KALE DÜŞMESİN DİYE TANKLARIN ÖNÜNE YATTILAR!
15 Temmuz
gecesi bu ülke büyük bir saldırıya uğradı. Ama bu ülkenin asil halkı, tankların
önünde dimdik durarak, tankların önüne yatarak bu saldırıya karşı destansı bir
direniş ortaya
koydu ve saldırıyı püskürttü.
250
civarında şehit verdik; 2 binden fazla insanımız da yaralandı.
Bu
insanlar, tankların önüne niçin yattılar? Bu
ülkenin cehenneme dönüştürülmesine, mazlumların umudu Son Kale'nin
düşürülmesine ve leş kargalarına yem edilmesine engel olmak için! Bunu,
yaralanan yüzlerce insanın beyanatlarında net olarak görüyoruz.
Bu ülkenin dindar insanları, tankların önüne yatarken, tuzu
kurulaik kesimleri -örneğin
Bağdat Caddesi'nde- darbe şakşakçılığıyaptılar!
Şimdi de
iki haftadır, neredeyse bütün televizyon kanallarında emekli generaller, ordudan
atılmış militan askerler, darbeci-zihniyetli Kemalist tipler, laiklik
pompalıyorlar ve
bu arada da bütün cemaatleri, tarikatleri bombalıyorlar!
Şöyle bir
şeyi toplumun zihnine zerketmeye çalışıyorlar: “Laiklik, FETÖvârî bütün
örgütlenmelerin yegâne sigortasıdır. Cemaat, tarikat mensuplarını devlete,
bürokrasiye sokmamak lazım. Yoksa bunlar devleti ele geçiriyorlar!”
Bu, 15 Temmuz ruhunu rehin almak, yok etmek ve Kemalist bir
dalgaya dönüştürmek için planlı, programlı sahnelenen bir algı
operasyonudur. Lütfen müteyakkız olalım!
BU ÜLKEDE DEVLET GASP
EDİLDİ, LAİK BİR DEVLET DAYATILDI!
Önce şunu
bileceksiniz: Bu toplumun “devleti” olmadı: Yaklaşık bir asırdır bu topluma
tepeden laik bir devlet, laik bir hayat tarzı, laik bir dünya görüşü
dayatıldı!
Devlet, laikler ve devşirmeler tarafından gasp
edildi! Önce İslâm,
bütün kurumlardan temizlendi; ülkenin siyasî, entellektüel, kültürel,
iktisadî, sosyal kurumları dışardan ithal edilen bir ideoloji olarak laikliğe
göre tanımlandı. Bu toplumda bütün kurumlardan İslâm'ın izleri silindi!
“Devlet, kimsenin ibadetine, namazına karışıyor
mu?” diyerek milleti ahmak sanan veya alenen aldatan tipler var: Bunlar ya Şark
kurnazı, din düşmanı kişiler ya da dinin hayatın her alanına müdahale eden bir
dünya tasavvuru olduğunu bilmeyen câhil-cühelâ sığ tipler.
Burada
mesele şu: Din'i laikliğe göre tanımlıyorlar! Laiklik denen sopa, din'e ne
kadar izin ve yer verirse, din odur, orada durmak zorundadır, diye dayatıyorlar!
LAİKLİK, FRANSA'DAN İTHAL
EDİLEN İNGİLİZLER TARAFINDAN DAYATILAN BİR SOPA, BİR TASMA'DIR!
Oysa şunu
bileceksiniz: Laiklik, bize ait bir tecrübe değildir. Fransa'dan ithal
edilmiş, İngilizler tarafından dayatılmış bir ideolojidir. Bir deli gömleğidir. Toplumun
İslâm'la ilişkisini bitirmeyi amaçlayan bir tasma, bir sopadır.
Ve
yaklaşık bir asırlık süreçte de tasma ve sopa olarak kullanılmıştır.
Bütün darbeler, laiklik adına yapılmıştır! Bu, laikliğin hem tasma hem de sopa olarak
kullanıldığının en önemli kanıtıdır.
Laiklik bir tasmadır; çünkü
bu ülkenin şu ya ya bu şekilde İslâmîleşmesinden ötürü, Türkiye'yi
Batı'ya hep “laiklik elden gidiyor!” diye şikâyet ettiler; hâlen
de aynı şekilde hareket ediyorlar! Laikliğin tasma olduğunun en önemli
göstergelerinden biri değil de nedir bu?
Yine
İmam-Hatip okullarına karşı çıkılırken, toplumdaki dindarlaşma eğilimine,
başörtüsüne karşı çıkılırken, “laiklik elden gidiyor, Türkiye, irtica karanlığına
sürükleniyor!” denildi ve
sürekli olarak Batı'ya bu şekilde şikâyet edildi!
Bu ülke hiç bir şeyden çekmedi, bu toplumun ruh
köklerini kurutan, İslâm'ı irtica diye sunan laiklikten çektiği kadar!
Binlerce
insan laiklik adına asıldı!
Onbinlerce
insan laiklik adına hapislerde çürütüldü.
Rahmetli Erbakan Hoca'nın kurduğu bütün partiler laiklik adına
kapatıldı!
Örnekleri
uzatmaya gerek yok!
ANAYASASINDA LAİKLİK OLAN İKİ
ÜLKE VAR YALNIZCA: FRANSA VE TÜRKİYE!
Batı'da Fransa'nın dışında hiç bir ülkenin anayasasında “burası,
laik... bir devlettir” diye bir madde yok.
Ayrıca
bugün laik Fransa'daki orta dereceli okulların tam üçte biri Katolik Kilisesi'nin kontrolündedir.
Lenin'in
komünist devrim Rusya'sının anayasasında da yok laiklik; Çin komünist
anayasasında da!
Lenin'in
1918 yılında hazırladığı devrim anayasında “Deblet, din özgürlüğüne,
din-karşıtı özgürlüğü de garanti eder,” diye yazar.
Bu konuda parlak sosyal teorisyenlerimizden Mehmet Emin Köktaş Hoca'nın kitaplarına
bakılmalı!
“MÜSLÜMAN HALK DEVLETİ
YÖNETMESİN” PROPAGANDASINA DİKKAT!
Millet, meydanlarda 15 Temmuz ruhu için
nöbet tutarken, katı laik tipler ekranlarda hem laikliği
pompalıyorlar hem de bütün cemaatleri, tarikatleri bombalıyorlar!
Millet
zokayı yutmak üzere! İnanılmaz bir algı operasyonu çekiliyor: “Cemaatleri, tarikatleri devlete yaklaştırmamak lazım” demeye
başladı bazı İslâmî çevreler bile!
Böylelikle
şunu demek istiyorlar: “İslâmî duyarlıklı çevreler devlet yönetmesin. Millet,
devleti 15 Temmuz ruhuna göre kurmaya kalkışmasın!”
O yüzden bütün cemaatler, tarikatler karalanmaya, aşağılanmaya,
birbirine düşürülmeye çalışılıyor!
15 TEMMUZ SALDIRISININ İKİNCİ
AYAĞI BU!
15 Temmuz
saldırısının ikinci ayağı bu diye düşünüyorum: Laikliğin pompalanması, cemaatlerin ve tarikatlerin
bombalanması! İslâmî duyarlıklı çevrelerin devleti yönetmesinin önüne set
çekilmesi!
İşte
geliyorum diyen felâket bu!
İlgilileri
uyarıyorum...
Elbette
bütünleşme, kenetlenme, kardeşlik havası bozulmasın ama Türkiye'deki etkili
seküler çevrelerin cemaatleri, tarikatleri sürekli aşağılayarak, laikliği
kutsayarak 15 Temmuz Ruhu'nun altını oymaya çalışmaları, bu birlik, kardeşlik
havasının dinamitlenmesi aslında. Bu yakıcı gerçeği göremez ve gerekli
önlemleri alamazsak 15 Temmuz ruhu, daha doğmadan öldürülecek...
Aman
dikkat!
Yusuf Kaplan / 05.08.2016
Sümüklü vaizin memlekete
yaptığı büyük kötülüklerden biri de insanların zihninde ciddi bir kavram
karmaşasına sebebiyet vermesi oldu. Adı 'cemaat' olan her yapıya, her topluluğa
kuşkuyla bakılıyor 15 Temmuz'dan beri. Tabii bunda 'meydanı boş bulmuşken rakip
gördüğü cemaati derdest etmek isteyen' bazılarının da payı yok değil.
Bu
köşenin sıkı takipçileri hatırlayacaktır. 17/25 Aralık sürecinden sonra bu
sümüklü vaizin kurduğu yapının bir 'cemaat' değil, new age dini akımlara dâhil
edebileceğimiz bir modern cult olduğuna dair birkaç yazı yazmıştım.
Ne demek
modern cult? Bağlılarına 'seçilmişlik' ve 'kurtulmuşluk' vadeden; dahası
kendilerine bağlı olmayan herkesi 'ziyanda', 'yanılmış', 'cehennemlik' gören
bir insan topluluğu demek. Bir 'lider'in, 'asıl seçilmiş'in, 'mesih'in ya da
'mehdi'nin tüm bağlıları yönetmesiyle oluşan insan kümesi demek. Ve tabii en
önemlisi içeriğini tam manasıyla çok az bağlının bildiği 'yüce amaç' için
hareket etmek demek.
Bakmayın
siz bu sümüklü vaizin bağlılarının kendilerine 'cemaat' demelerine. Kanaatim
odur ki Fethullahçılık denilen herze; bir takım istihbarat servislerinin 'vakti
gelince kullanırız' diyerek palazlandırdığı tipik bir modern culttır. Vakti
gelmiştir ve kullanılmaktadırlar da nitekim. Soru şu: Sağlıklı bir insan teki
nasıl olur da böylesi sapkın, böylesi aşağılık bir organizasyonun parçası
olmaya devam edebilir? Burada meselenin bam telini 'seçilmişlik ve
kurtulmuşluk' havuçlarının yanı sıra 'kuşatılmışlık' havucunda da aramak lazım
gelir. Bir modern cultta bireyin 'kendine ait bir hayatı' yoktur. Onun
'değersiz hayatı' yüce amaç için ortaya konulmuş 'büyük hayat'ın bir parçasıdır
sadece. Böylece başlayan kuşatma, bireyin ilgili cult olmadan kendi hayatını
devam ettiremeyeceği bir düzleme ilerler. Kariyerini, eşini, ekonomik durumunu,
dostlarını, gündelik yaşam pratiğini ilgili cult belirledikten sonra oradan
çıkış çok ama çok zordur.
Türkiye'de
en büyüğü Fethullahçılık olan irili ufaklı onlarca modern cultın yaşamaya devam
ettiğini izaha bilmem gerek var mı? 'İspiritizmacı' cultlardan sokakta Mevlana
öğretisi falan diye broşür dağıtanlarına, Atatürk'ü 'asıl seçilmiş' sayanından
bağlılarına çorap sattıran çakma mehdilere değin geniş bir liste var elimizde.
Türkiye'deki
dini cemaatlerin Fethullahçılık isimli bu modern cultla karıştırılması en hafif
tabirle adaletsizliktir. Hele hele 'gelenekli cemaatler' ile Fethullahçılık'ın
yapılanma, modelleme olarak aynı görülmesi ise tam bir akıl tutulmasıdır.
Gelenekli
cemaatler, yani ilsile-i meratıb üzere hizmette daim olan tarikatlar yüzyıllar
boyunca kendi gündemleri üzere olmuş, kendi yollarını devam ettirmiş, şeyhinden
bağımsız olarak da yürüyeceği yol belli olan yapılardır. Devletle 'itaat ve
menfaat' ya da 'uzaklık' ilişkisi kurmanın dışında bir ilişki kurmayı reddeder
pek çoğu. Hükümet etme ve benzeri iktidar meselelerinde en fazla
'destekleyici-katılımcı' düzeyinde kalırlar.
Sözgelimi
Menzil cemaatinin 'yeni paralel yapı' olabileceğine dair cümleler uçuşuyor
sosyal medyada. Meseleye birazcık kafa yormuş, bu yapıları birazcık tanıyan
herkes, sadece Menzil cemaatinin değil, Türkiye'deki hiçbir gelenekli cemaatin
'devlete paralel' bir yapı oluşturma kabiliyetlerinin olmadığını bilir. Zira bu
cemaatler insanlarla 'şeyh-mürid' ilişkisi kurarlar, 'lider-inanmış' ilişkisi
değil. Her ne kadar artık daha örgütlü yapılarmış havası estirseler de aslında
müridanla ilişkileri 'son derece sivil ve gevşek'tir. Misal bugün herhangi bir
gelenekli cemaatin dergâhına gidebilir, kendinizi bir şeyh efendinin 'müridi'
olarak bulabilirsiniz. Böylesi 'gevşek ve sivil organizasyonlar'dan paralel
yapı çıkmasının ne imkanı vardır ne de ihtimali.
Bir de
tabii modern dini cemaatler var değil mi? Dini hayatın/hizmetin o ya da bu
oranda devam etmesini sağlamak için genellikle tek bir ismin etrafında toplanılan;
vakıf, dernek v.b. yapılarla varlıklarını sürdüren, kendilerini 'tarikat'
olarak isimlendiremeyeceğimiz yapılardır bunlar. Bu yapıları iyi tanıyan biri
olarak net ifade edeyim. Bu modern dini cemaatlerin de 'devleti ele geçirmek'
gibi bir ajandaları yoktur. Kimisinin Kur'an'ı, kimisinin Sünniliği, kimisinin
hadisleri 'savunmak' gibi son derece önemli(!) ve ilginç misyonları; bir de
birbirlerini sıkça tekfir etmek gibi kötü alışkanlıkları vardır, o kadar. Fakat
şu kadarını da söylememe izin verin. Söz konusu her türden iktidar olduğunda
modern dini cemaatlerin gelenekli cemaatlere göre daha iştahlı olduğu da sır
değildir. Hem devletle kurmak istedikleri ilişki üzerinden böyledir bu, hem de
bağlılar/talebeler üzerinden… Bu yanıyla örgütlülük meselesine daha çok kafa
yorduklarını da, bağlılarını 'bağlı' hale getirmek için ekstra çaba sarf
ettiklerini de ifade etmek gerekir. Ancak bu çaba, kendi mikro iktidar alanları
üzerinden ilerler hep, daha fazlası değil.
Neticede,
Türkiye'de Fethullahçılık denilen sümüklü modern cultın yaptığını yapmak
isteyen, bunu göze almak isteyen, o çapta bir organizasyon kurmak isteyen ne
gelenekli ne de modern dini cemaat yoktur. Dolayısıyla, hazır fırsatı bulmuşken
aradan karşı olduğu cemaatleri de çıkarmak isteyen insanları insafa davet
etmekten gayrısı gelmez elimizden.
Ne
diyordu Fuller: 'İnsaf iyidir hacı hafız. İnsaf iyidir. Bakarsın Mümtazer
Türköne'ye bile lazım olur yeğenim.'
İsmail Kılıçarslan / 06.08.2016