Nakşibendi Tarikatı - Öz değerleriyle birlikte.
ANASAYFA SİTEDE ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE SORU SORUN? İLETİŞİM

CANLI YAYIN İZLEYİN...

 
 
 

GALERY

ANKET

Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?





Tüm Anketler

SİTEDE ARA


Gelişmiş Arama

SİTEMİZE ZİYARETLER!

 
Bugün Tekil497 
Bugün Çoğul628 
Toplam Tekil 8583833 
Toplam Çoğul12525537 
Ip 185.50.70.3

REKLAM

 

DESTEK

Seyyid M. Saki Elhüseyni İle Semerkand Üzerine..

Seyyid M. Saki Elhüseyni İle Semerkand Üzerine..

Tarih 23 Aralyk 2015, 17:38 Editör

Semerkand Dergisinde yayınlanan bir röportaj..

Bütün İnsanlara Sağlam Güvenilir Eserler Sunmamız Gerekiyordu

1998 yılının sonbaharı. Birkaç arkadaş, heyecanlı ve hummalı bir çalışmanın içindeyiz. İmkânlar sınırlı. “Başarabilir miyiz?” sorusu her akla geldiğinde, adeta manevi bir elin müdahaleleri bize tatlı sürprizler yaşatıyor, işler umulmadık biçimde kolaylaşıyor. Bir taraftan da kimi kritik dönemeçlerdeki uyarılar, yolumuza birer işaret levhası oluyor: “Niyetinizi sağlam tutun…” “Başarı Allah’tandır, siz yeter ki bütün gücünüzle gayret edin…” “Her işinizi Allah rızası için yapın..”

O yılın Ramazan ayı 20 Aralık tarihine denk geliyor. Semerkand’ın ilk sayısı bu tarihte çıkacak, karar böyle. Dergi mutfağında da Ramazan telaşı, Ramazan
bereketi.. Bir taraftan da dağıtım ve temsilcilik teşkilatını oluşturmak üzere Türkiye’yi dolaşıyoruz. Görüyoruz ki insanlar, gönüldaşlarımız da aynı heyecanın içindeler. Onlar da Ramazan’la birlikte dergilerini bekliyorlar, Semerkand’ı bekliyorlar. Ve dergi çıkıyor; dergimiz...

Aradan nice aylar, yıllar geçti. I00 sayı geride kaldı. 60 binle başlayan baskı/satış adedi bugün 150 bine ulaştı. Bir yandan da yayın dünyamız için önemli
bir kurum olarak Semerkand Yayıncılık ortaya çıktı. Bünyesinden Mostar ve Semerkand Aile dergileri doğdu. Yüzlerce kitap basıldı. Sesli ve görüntülü yayınlar üretildi. Bu zaman zarfında Semerkand Dergisi ve çocuk eki pek çok dergiye ilham kaynağı oldu. Semerkand Dergisi 8 yılı ve 100 sayıyı geride bırakmış bir yayın olarak kesin şekilde rüştünü ispat etti. Baştaki heyecan ve özlemin rüzgârıyla parlayıp kısa zamanda sönecek diye düşünenleri yanılttı. Semerkand’ın söylemine ve taşıdığı ruha gönül verenlerin gayreti, muhabbet ve heyecanı, hâlâ büyük bir atılım potansiyelini içinde barındırıyor.

Bu özel sayımızda değerli büyüğümüz S. Muhammed Saki Erol ile Semerkand’ı konuştuk. O, iz bırakan başyazılarıyla pek çok sayımızı taçlandırmıştı. O tadı ve muhabbeti özleyenlere bir sürpriz… 101. sayımızda, S. Muhammed Saki Erol’u, Semerkand yönetim kurulu üyesi Feyzullah Akben’in sorularıyla bir kez daha sayfalarımıza konuk ediyoruz.

-Efendim, Semerkand’ın kuruluş gayesineydi? Yayıncılığa niçin ihtiyaç duyuldu?

-İlk emri oku olan bir müberra dinin mensuplarıyız. İlim öğrenmeyi emreden dinimiz, bilme, anlama, ilim ve irfan yolunda azami derecede edep çerçevesine dikkat edilmesine, niyetlerin sadece Allah rızası olmasına, bir de insanlığa hizmetin ön planda tutulmasına önem vermiştir.

Hizmet türlü türlüdür. Açları doyurursun, susuzlara su dağıtırsın, insanların geçeceği yolu temizlersin... Ancak, insanlığa yapılacak en büyük, en önemli
hizmet onları eğitmek, onlara bilmeleri gerekenleri öğretmek, böylelikle onlara dünya ve ahiret saadetini kazandırabilmektir. Zira Rabbimiz bütün mahlûkatı
arasında kendisine kulluk şerefi ni insanlara ve cinlere bahşetmiş; bunlardan da sadece insanoğlunu “eşref-i mahlûkat: yaratılmışların en üstünü” seçmiştir. İnsanoğlu Rabbini bilir ve ona layıkıyla kul olabilirse eşref-i mahlûkat sıfatını hak etmiş olur. Rabbini bilmeyen, bildiği halde O’na isyanla ömür tüketenlerin durumu ise hayvanlardan da aşağı bir mertebeye düşmektir. Bu sebeple Allah için yapılacak en değerli hizmet insanlara yaratıcısını ve O’nun rızasına uygun yaşamayı öğretmektir. Böyle bir hayat anlayışını sevdirmek, buna uygun bir gönül ve zihin inşa etmektir.

Zamanımızda hemen herkesin evinde az veya çok kitap bulunuyor. Fakat çeşitli meşguliyetlerden dolayı genellikle az okuyoruz. İyi ki az okuyoruz demeye de
insanın dili varmıyor ama şu bir gerçek ki, din adına yayınlanan kitapların pek çoğu insanımızı doğru yoldan uzaklaştıracak şekilde yetersiz, yanlış bilgilerle dolu, samimiyetsiz ve hatta bazıları maksatlı hazırlanmıştır. Dinimizi, gelenek ve kültürümüzü istismar eden yüzlerce kitap dergi yayınlanırken, medya kuruluşlarında din adına olur olmaz sapıkça açıklamalarla insanımızın kafası, gönlü zehirlenirken, bizler buna ilgisiz kalamazdık. Evet; istismarlar
karşısında sorumluluğumuzun gereği olarak, yakın dostlarımızdan başlayarak bütün insanlara sağlam, güvenilir eserler sunmamız gerekiyordu.Ciltli, hacimli kitaplara göre okunması daha kolay olur diye ilk önce dergi ile ortaya çıkmayı düşündük. İşte Semerkand Dergisi, doğru bilgilerin ehlinden öğrenildiği adres olsun niyetiyle yayın hayatına başladı ve inşallah murad-ı ilâhi doğrultusunda bu üslendiği vazifeyi devam ettirecektir.

-Dergimizin ismi niçin Semerkand konuldu? Bazılarımız için hayli şaşırtıcı olan bu isimde siz ısrarcı oldunuz. Bunun sebebi neydi?

-Bazı yerler, beldeler, şehirler bizim için çok önemlidir. Gidip gördüğümüz, hatta yaşadığımız yerler olmasalar dahi önemlidirler. O beldeler kalbimizin bir köşesinde, sokaklarında dün yürümüş, biraz önce ayrılmışız gibi canlı hatıralarıyla yaşatılmalıdır. Çünkü bu şehirler bizler için herhangi bir yer olmasının ötesinde çok büyük manalar ifade ederler. Fahr-i Alem s.a.v. Efendimiz’in izlerini bağrında taşıyan Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, nice alimlerimizin şenlendirdiği Kahire, Şam, Semerkand, Buhara, Basra, Kûfe, Bağdat ve Fahr-i Cihan s.a.v. tarafından müjdelenmiş İstanbul ve daha niceleri...
Buralara beslediğimiz sevgi, oraların zenginliklerinden veya tabiat harikası olduklarından kaynaklanmaz. Bu yerlere orada cereyan etmiş önemli olaylar ve
üzerinde yaşamış büyük şahsiyetlerimiz önem kazandırmaktadır. Yapmış oldukları büyük hizmetlerle insanlık tarihinde silinmez izler bırakan bu zatlara verdiğimiz önemin göstergesi olarak, bizlere miras olarak bıraktıkları eserlere ve yaşadıkları veya kabirlerinin bulunduğu yerlere önem verir, hatırasını canlı tutarız.

Semerkand, medreseleriyle, türbeleriyle ve ilim yuvası külliyeleriyle İslâm medeniyetinin bir açık hava müzesidir adeta. Müspet ilimlerde böylesine önemli yeri olan Semerkand’ı bizim için daha önemli kılan, o bölgede yetişen maneviyat erleri, rabbanî alimlerin güzergâhı ve tasavvufun önemli merkezlerinden biri olmasıdır. İmam Buharî, Hâce Ubeydullah Ahrar, Şah-ı Nakşibend, Yakup Çerhî, Ahmet Yesevî, Molla Camî… Allah cümlesinin sırlarını âlî eylesin… Ve daha nice gönül sultanları, hizmet erleri, Semerkand merkezli bu bölgenin insanlarıdır. Türk milleti olarak bizler onların torunları olmamıza rağmen, ne yazık ki bunca gönül sultanlarını unutmuşuz. Biz bu nadide beldeleri zihinlerde canlandırmaya, canlı tutmaya vesile olsun, böylece günümüze kadar hak yolda ilerlememize vesile olan gönül dostlarını gelecek nesillerimize de aktarabilelim diye dergimize Semerkand ismini verdik. Hani meşhur sözdür, çokda doğrudur: Tarihini unutan bir millet geleceğine yön veremez, umutla bakamaz.

-Semerkand dergisi 100. sayısını geride bıraktı. 60 binle başlayan tiraj bugün 150 bini geçti. Semerkand yayıncılık bünyesinde yeni dergiler doğdu. Yüzlerce yeni kitap doğdu. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Müminin niyeti sadece Allah rızası, hedefi murad-ı ilâhi doğrultusunda insanlığa hizmet olmalıdır. Semerkand’ın geldiği bugünkü durum elbette sevindiricidir,
ancak bu bizlere hizmeti zirvelere taşımaya bir sebep, bir itici güç olmalıdır. Zira insanlığa hizmetin zirvesi, onların Cenab-ı Hakk’ın muradı dahilinde yaşamalarına vesile olduktan sonra, bu yaşantılarının devamına yardımcı olmaktır. Bu da bir süreklilik gerektirir. Temennimiz Semerkand’ın üstlendiği bu vazifesiniaksatmadan ve çizgisinden taviz vermeden, ruhuna uygun bir şekilde ifa etmesidir.

-İkinci dergimizin ismi Mostar oldu. Mostar dergisinin ismini de siz verdiniz. Birbirinden uzak iki merkez, doğudan batıya uzanan bu geniş coğrafyanın özelliği ve önemi hakkında ne söylemek istersiniz?

-Yaşadığımız zaman geçmiş ile gelecekarasında kurulmuş bir köprü gibidir. Bu köprünün ayakta kalması geleceğe yönelik umutlarımız kadar, geçmişe dair
birikimlerimizin de canlı tutulmasına bağlıdır. Bu durumda toplumların hafızasında bazen yönünü, yerini algılamak için bir takım hatırlayışlara ihtiyaç vardır. İnsanlığın hafızasında Mostar Köprüsü bu hatırlayışın bir misalidir. Mostar Köprüsü geçmiş ile gelecek arasında kimliğini fark etmenin, varlığı güçlendirerek yola devam etmenin sembollerinden biridir.

Mostar, gaye yolculuğumuzun, “îlâ-yı kelimetullah”ın durduğu yerdir. Orada durmuş, Doğu ile Batı’nın arasına, bundan sonra üstünden gelip geçen farklı
dinler, farklı diller, farklı cinsler birbirini dinlesin, birbirini anlasın ve her biri sevgiye, barışa bir köprü olsun diye, Tevhid’in simgesi niyetiyle tek kemerli zarif bir köprü kurmuş ecdadımız.

Bizler de ecdadımızın bu ulvi yürüyüşlerinin durduğu yerden yola devam edelim, oradan insanlığa seslenelim, unutmadığımız ama ihmal ettiğimiz zarif ve
nadide değerlerimizi yeniden işleyerek gönülden gönüle köprüler kuralım.

Bizler için Mostar, Balkan coğrafyasında bir Osmanlı şehri olmaktan daha öte manalar taşımaktadır. Doğu’yla Batı’nın değerlerini, tarihi ve kültürel renklerini birbirine bağlayan bu köprü üç asır boyunca insanlığa insanlığı öğretircesine hizmet verdi.

Bu ulvi hizmet ruhunu, îlâ-yı kelimetullah ruhunu devam ettirmek şimdi bizim vazifemiz.

İşte bu vazifenin şuurlu bir biçimde yürütülmesi için manevi değerlerimizi hatırlatan sembollerden biri olan Mostar Köprüsü’nün ismini dergimize vermek istedik.

Evet, Mostar dergimiz de ecdadımızın yaptığı Mostar Köprüsü gibi insanlığa uzanan kültür, medeniyet ve barış elimiz olsun. Güzele hasret gönüllere köprü
olsun.

-Semerkand, tarihimizde önemli bir şehrin adı, bizim için bir sembol ama bu ismin taşıdığı ruh nedir? Bir başka ifadeyle Semerkand çizgisi nedir? Bunu nasıl anlamalıyız?

-Semerkand’ın çizgisi, Kur’an-ı Kerim veSünnet-i Seniyye’nin çizgisidir. Bu iki temel kaynağın doğru anlaşılması, hurafelerden arındırılarak Asr-ı Saadet’te
olduğu gibi yaşanması ve böylece bize kadar gelmesi, genellikle Semerkand ve etrafında yetişen rabbanî âlimler ve mürşid-i kâmiller silsilesi yoluyla olmuştur. Bu yolu tertemiz bize kadar ulaştıran Allah dostlarının izinde, onlardan öğrendiğimiz adaba sımsıkı sarılarak Hakk’a yürümekle maksudumuza ulaşabiliriz. Kısaca Semerkand çizgisinden maksat, Ehl-i Sünnet çizgisi veya Sırat-ı Müstakim’dir.

-Semerkand Dergisi ve beraberinde gelişen yayınların geldiği nokta sizce yeterli mi? Hedefi miz ne olmalı? Bu hizmette çalışan ve fahri olarak görev alanlara ve hatta okuyucularımıza tavsiyeleriniz nelerdir?


-Gelinen nokta sevindiricidir. Yukarıda da izah ettiğimiz gibi bu, bizlere kutsî vazifenin ifasında koşumuza bir enerji, bir destek, bir itici güç olmalı. Daha iyiye, daha güzele, zirveye doğru tırmanışımızda bir ödül gibi değerlendirilmelidir. Bu başarılar hiçbir zaman gerçek gaye değildir; gerçek gayeye ulaşmak için vesiledir. Gerçek gaye sadece Allah’ın rızasıdır.

-Niçin 101. sayıya özel bir önem atfettiniz? Alışılageldiği üzere 10., 100. sayı gibi veya yıl dönümlerde kutlama yapmak yerine, bize neden 101. sayıyı tavsiye ettiniz?

-Bu konuda biraz “hüsn-ü ta’lil” yapalım. Hüsn-ü ta’lil nedir, biliyorsunuz. Bir şeyi güzel bir sebeple izah etmek, bir güzelliğe dayandırmak. Yani güzellikle açıklama…

Şimdi, Cenab-ı Mevlâ’yı zikrettiğimiz elimizdeki tespih, Esma-i Hüsnâ’yı temsilen 99’dur. Bu tespihin her 33 adedinden sonra gelen 2 işaret habbesi ile beraber 101 adet olur. Bildiğimiz 99’luk tespihle Rabbini zikreden bir mümin, hep bu 101 adedi ile devri daim yapar. 101 adedin böyle bir hoşluğu var.

Bir de 101 adedinin, tasavvuftaki seyr u sülûkun çok önemli bir noktasına işareti de vardır. Başyazıda da belirttiğimiz gibi; insana Rabbini ve O’na giden yolları tanıtacak, O’na yakınlık, dostluk ve rızasını kazandıracak gönül eğitimi seyr ü sülûktur. Bu yola giren tâlip günlük zikrini kademe
kademe artırarak ilerler, nihayet 101 bine ulaşır. İşte bu aşamadan sonrası nefy ü ispat dediğimiz seviyedir ki, son derece önemli bir merhaledir. Artık bir
nevi kemalât seviyesine geçiştir.

Nasıl kemalât, kısaca açıklayalım: Rabbini bu seviyede zikreden bir mümin, “lâ ilahe illallah” zikrindeki nefyetme ifadesi olan “lâ ilâhe..” derken, Cenab-ı Hak’tan gayrisinin fani olduğunun idrakine varmış, yani varlığın, bütün kainatın ve içindekilerin hakikatine erişmiş olarak bunu söyler. O’ndan başka ne varsa kalbinden gönlünden temizler, yok eder. İspat sözü olan “illallah”ı söylerken de Cenab-ı Hakk’ın mutlak varlığını bütün kalbine, kalbinin
en derin yerlerine, oradan bütün âzâyı cevâhirine teşmil ederek, kendi vücut ülkesinde ve bütün varlık seviyesinde ispat ederek zikreder. Yegâne gerçek varlığı, Alemlerin Biricik Rabbini kendi varlığının tek maksudu kılar. İşte kemalât demek, mâsivânın hakikatini ve hakiki varlığı idrak halidir. “Lâ ilâhe illallah” yani..

E, şimdi Semerkand dergisi de tam 101 sayıdır anlatıyor, bu da bir idrak seviyesi olmalıdır. Bu dergiyle haşır neşir olanlar neyin geçici ve yalan olduğunu, neyin hak ve hakikat olduğunu anlamışlardır artık, diyebiliriz. Artık neyi kabul edecekler, neyi reddedecekler… Neyi hayatlarına, yaşantılarına koyacaklar, neden uzak duracaklar... Bir kemalât sayısı yani. Hem okuyucular hem de dergide yazanlar, yapanlar…

Dergimiz doğrudan doğruya bir hoca gibi dinî eğitim vermiyor tabii, öyle olması da gerekmez. Ama bir anlayışın, bir idrakin ve bunun hayattaki yerinin
peşindedir. Pek çok dil kullanarak, insan fıtratının çeşitli veçhelerini dikkate alarak hitap ediyor.

Tasavvufta nefy u ispat zikrinin eserleri görülmüyorsa adabına riayet edilmemiş demektir. Aynı şeyi okuma için de söylesek yanlış olmaz. Bir de buradan benzer yani. Dergi okumak seyr u sülûktur demiyoruz, yanlış anlaşılmasın. Ama bu da bir eğitim sürecidir ve merhaleleri vardır.

İşte bu şekilde düşünürsek, neden 101. sayıyı farklı gördüğümüze daha başka güzel izahlar bulabiliriz. Hüsn-ü ta’lil demiştik ya… Ama kısaca bir olgunluk çağı ve seviyesi olarak düşünelim.

-Son olarak okuyucularımıza, gönüldaşlarımıza ne söylemek istersiniz?

-Her halükârda ilâhi rızayı tek gaye edinsinler. Bu gaye doğrultusunda Mevlâ’nın mahlûkatı içinden seçerek en şerefl i kıldığı insanoğluna yine Mevlâ’nın hürmetine hizmeti düşünsünler. Bu hizmeti en güzel bir biçimde yerine getirsinler. Dergimiz Semerkand bu hizmeti en güzel bir biçimde yerine getirme gayretindedir. Her ay pek çok kitabın araştırılmasının ve hakikatin insanlığa daha güzel bir biçimde aktarılması çabasının bir ürünüdür dergimiz.

Semerkand Dergisi Fahr-i Âlem s.a.v. Efendimiz’den başlayarak bütün İslâm büyüklerinin, Sâdât-ı Kiram’ın mesajını, tebliğini, hizmet şuurunu bütün insanlığa ulaştırmak amacıyla yayınlanmaktadır. Bundan dolayı bu dergiyi insanlara ulaştırmak, tanıtmak, okunmasını sağlamak, tebliğ vazifesi yapmak demektir. “Emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münker”, Türkçede “iyiliğe sevk - kötülükten alıkoyma” diyoruz ya, her müminin üzerine vacip
derecesinde vazifedir. Bu konuda bizlerin samimi gayretleri, Sâdât-ı Kiram’ın manevi yardımıyla büyük hizmetlere vesile olacaktır inşallah.

Şunu da son olarak ilave edelim: Bu derginin çıkarılmasında olduğu gibi tanıtımı, dağıtımı ve insanlara ulaştırılmasında emeği geçen, elinden gelen gayreti gösteren herkesten Allah Tealâ razı olsun. Habib-i Zîşan Efendimiz’e ve onun hakiki vârisleri Sâdâta, Ehl-i Beytine dost eylesin. Bu hizmet kervanını Sırat-ı Müstakim’den ayırmasın –âmin.

Bu yazı 13966 defa okunmuştur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit




Röportajlar

İflah olmaz biriydi Menzil'e gitti hayatı değişti..

İflah olmaz biriydi Menzil'e gitti hayatı değişti.. Alman polisi onu Antalya'ya gönderirken o başına neler geleceğini bilmiyordu. İşte sonu güzel biten bir hikaye....

MENZYL SYLSYLE-Y ALYYYE

Söz ve Resim
İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler…

Mevlana

SÖZLÜK

(c) Web sitemizin Vakıf, dernek vb. kuruluşlar ile resmi bir bağı kesinlikle yoktur, tamamen kişisel çabalarla kurulmuş bir web sitesidir. Ancak istifade edilmesi için yazı ve linklerini kaynak belirterek yayınlayıp, destek verdiğimizde olabilir. Ayrıca diğer kaynaklardan, ehli sünnet çizgisinde gördüğümüz çalışmaları kaynak göstererek sitemizde yayınlamaktayız. Niyetimiz, sayısız faydasını gördüğümüz, Kuran ve Sünnet esaslı bu yüce Nakşibendi yolunu insanların tanıması ve istifade etmesine vesile olabilmektir. Sitemizden emeğe saygı çerçevesinde kaynak göstererek her türlü alıntı yapılabilinir. www.NaksibendiTarikati.com
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Alt Yapy: MyDesign - Dizayn ve Hosting: Ri-Mer Bili?im