Menzil; Küçük Semerkant
Anadolu'nun rahmine düşmüş bir Semerkand'dır Menzil. Buhara’lı nakkaşın elinde sabırla işlediği çinilerden bir küçük numunedir Menzil. Mekke yanığı bir gül, Medine sevdalısı bülbüllerin otağ kurduğu bir beldedir.
Menzilin taşı toprağı değildir, Menzil’i kimilerine yar yapan, kimilerine mübarek belde kılan. Menzil’den öte menziller vardır bu beldede…
Asıl Menzil’e varmak için yol kenarlarına dizilmiş işaretler bulunur bu belde yolunda. Bu beldede işaretçiler karşılar menzile gelenleri.
İçimizdeki yarım kalmışlık hissi ile bir defa daha düştük menzil yoluna. Önce Seyda idi aradığımız, şimdi Gavs Seyyid Abdulhakim el-Hüseyni’yi (ks) bulmak istememizdi, bizi bu yollara düşüren.
Menzile Giden Tarihi Ara Yol
Yıllar öncesinde, Bizans’ın Kommagene Krallarının hüküm sürdüğü Adıyaman'ın Kahta ilçesinin yolunu tuttuk. Kestirme yolu takip etmek yerine yolumuzu uzattık biraz. Menzile varmadan, yollarda kalmışları, farklı yollara gidenleri, de görmek istedik.
Kahta'dan çıkıp Nemrut istikametine giden yolun sarp olanına (sola) sürdük aracımızı. Kommanege kralık ailesinin mezarlarının bulunduğu Karakuş Tümülüsü’nü gezdik. Küçük bir tümülüsün altına sığınmış mezarlarından emin olmaya çalışan saltanatın mirasçıları, gelen insanların ayakları altında eziliyor. Bu tarihi tümülüsü kendi hikayesine bırakıp yola revan oluyoruz.
Yolumuz üzerinde suları geçmek için Romalılar döneminde yapılmış Cendere köprüsüne varıyoruz. Köprünün hüzünlü bir hikayesi var. Köprünün başlarına Sütunlar dikilmiş. Bu sütunlardan ikisi Kralın oğulları adına dikilmiş. Kral öldükten sonra yeni Kral olan Caracalla kardeş, kardeşi adına yapılan sütunu yıktırır. Arkasından da kendisine rakip olmasın diye kardeşi Geta'yı öldürür. Kahta kalesini de gördükten sonra, Menzil yoluna düşüyoruz.
Dünya Gömleğini Çıkarmak
Menzil düşümüze tekrar düşüyor. Cendere köprüsündeki hüzünlü hikâye takılıyor içimize. Menzil daha da bir anlam kazanıyor. Menzile varmak değil Menzilin eşiğinden içeri girip, dünya gömleğinden sıyrılmak, nefis engelini aşmak, kendin için istediğini kardeşin için istemek, öz kardeşten öte her sofiyi kardeş bilmek. Kendinden ötede kendini bulmak.
Menzil yoluna düşenlerin düşü bu. Ancak bu yol riskli, engebeli, tek başına aşmak zor. İnsanın en büyük cihadı nefsini yenmek olduğunu bildiren sevgililer sevgilisi Peygamberimizin bu uyarısını destur edinen sofiler, kendileri ile yaptıkları mücadelede, kendilerine, bir önder, bir lider, bir mürşid-i kamil aramak için düşerler menzil yoluna.
İrşat Beldesi
"Eskiden insanlar Şeyh arardı, şimdi şeyhler mürit arar olmuş kendine" diyen Gavs Hazretleri, iman ve ahlak kervanına katılanların buluşma noktası olması için Menzili seçer. Veya kendisine öyle işaret edilir.
Çocukluk ve gençliğini ilimle geçiren Gavs Hazretleri, hocası Şah-ı Hazne Ahmed el-Haznevi (ks)nin dizinin dibinde erer ereceğine. Zaman gelmiştir. Artık halife olması gerekmektedir. Gavs (ks) bir rüya görür Rüyasında "Abdulhakim! Şah-ı Hazneye söyle, seni artık fazla yormasın. Sen halifeliği hakkı ile kazandın artık hakkını versin yeter" denir.
Gavs Hazretleri bunu mürşidine anlatır. Büyük mürşit, durumun farkındadır. Kendisine bu rüya anlatılınca "Şeyh Abdulhakim, ben de biliyorum ama Ramazan ayının feyz ve bereketinden istifade edesin diye, hizmetini uzatıyorum. Mâdem Sâdat böyle istiyor hakkındır" diyor.
Gavs hazretlerine 1938 yılında hilafet veriyor. O günden sonra kendini insanların imanını kurtarmaya adıyor. Ömrünün son demine kadar bunun için uğraşır. İrşadına Taruni, Bilvanis, Kasrik köylerinde devam eder. Ancak son durak olarak, bu gün sonsuzluk kapsının beşiği olan Merkadının da bulunduğu Menzil’e yerleşir.
Gavs irşada başladıktan on bir yıl sonra hayata veda eder. Mürşid’inin dairesinde iken irşat çevresi dar olan Gavs Hazretleri, mürşidinden sonra irşad halkasını genişletir.
Menzilde yapılan irşat her geçen gün genişler ve ülke geneline yayılır, hatta ülke dışına taşar. Menzil Allah'a ulaşmak isteyenlerin, günah batağından çıkıp kurtuluşa ermek isteyenlerin tövbe kapısı olur.
İslam kültürü ile yoğrulmuş Anadolu toprağında, müminler tasavvufun derinliğinde kendilerine yol bulabilmek için bir mürşidi kâmilin izini arar dururlarmış. Ancak tarihin cilvesi ki, bu topraklarda dini derinliğine yaşamaktan öte; inanmak bile adeta suç sayılınca, ilim ve tarikat ehli insanlar, ilk hedeflerini "İman kurtarma" yolu olarak belirlemişlerdir.
Menzil’de atılan tohumlar bugün yeşermiş. O eski devirlerde Şah-ı Nakşibendlerin, Seyyid Emir Külallerin Sermerkand’ından, Buhara'sındandan bir nakış da Menzil olmuştur. Menzil kendi içinde bir huzur beldesi olmuş, bu huzur dalga dalga etrafı sarmıştır.
Kendi işaret ettiği yere defnedilen Gavs için güller içerisinde bir ‘merkad’ yapılmıştır. Kendinden sonra gelen halifesi, aynı zamanda evladı Sultan Muhammed Raşid (ks) ile beraber sonsuzluk limanına demir atmışlardır.
Gavs Hz.’leri Çok Halim Bir Kimseydi
Abdulkahhari Zokeydi, Gavs için "Bu zat çok iyidir ancak bir kusuru vardır. O da çok "halim" olmasıdır. Elhamdülillah bu kusur ne büyük kusurdur" (!) der. Gavs Hazretleri halim selim bir insandır. Bu yönü ile Hz. Osman'ın (ra) yumuşak huyluluğunu kendinde çağrıştırmaktadır insana.
GAVS ABDULHAKİM EL HÜSEYNİ HZ. HAKKINDA
Son devirde Sûriye'de yetişen evliyâdan Şeyh Ahmed Haznevî'nin halîfelerinden. İsmi, Abdülhakîm'dir. Seyyid’dir. Hazret-i Hüseyin'in soyundan geldiği için Hüseynî nisbesiyle meşhûr olmuştur. Gavs-ı Bilvânîsi lakabıyla da bilinir. 1902 ( H.1320) senesinde Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Kermat köyünde doğdu. 1972 (H.1392) senesinde Ankara'da vefât etti. Adıyaman'ın Kahta ilçesine bağlı Menzil Köyü’ne defnedildi.
Gavs-ı Bilvanisi’nin (ks) doğumundan kısa bir müddet sonra babası, imamlık yapmak ve medresede talebe okutmak için davet edildiği komşu Siyanüs köyüne taşındı. Babası vazifesinin altıncı ayında vefat edince, onu dedesi yanına aldı. Dedesi onu okutmak için alim ve Şeyh Muhammed Diyauddin (ks)nun ders halkasına ve sohbetlerine gönderdi. Bu arada sekiz yaşında bulunan Gavs-ı Bilvanisi (ks) on dört yaşına kadar Muhammed Diyauddin (ks)dan ilim öğrendi.
Gavs-ı Bilvanisi (ks), Muhammed Diyauddin Hazretlerinin vefatından sonra, hem ilmini tamamlamak, hem de tasavvufta ilerlemek için Muhammed Diyauddin Hazretlerinin talebelerinden, Şeyh Selim'e talebe olmak istedi. Ancak rüyasında Muhammed Diyauddin Hazretleri ona çok sevdiği halifesi Ahmed el-Haznevi Hazretlerine tabi olmasını bildirdi. Gavs-ı Bilvanisi Hazretleri bir müddet Şah-ı Hazne'nin sohbetlerinde bulundu. Daha sonra tekrar memleketine döndü. Fakat, on dört sene müddetle gidip gelerek, ilmini ve tasavvuftaki derecesini artırdı.
Şah-ı Hazne'den, otuz dört yaşındayken medrese de talebelere ilim öğretmek üzere icazet, otuz altı yaşındayken de insanlara İslamiyet’in emir ve yasaklarını anlatmak suretiyle kurtuluşa kavuşmalarına vesile olmak üzere irşad için hilafet aldı. Memleketine dönerek, köyünde ve çevresindeki diğer kasabalarda İslam dininin emir ve yasaklarını anlatmaya başladı.
Vefatı
Ömrünün sonunda, bir yıl kadar kaldığı Adıyaman'ın Kahta ilçesine bağlı Menzil köyünde hastalanan Abdülhakîm Hüseynî Efendi tedâvî için Diyarbakır'a götürüldü. Oradan da Ankara'ya nakledildi. Burada iken bâzı siyâset adamları ve parlamenterler kendisini ziyâret ederek duâsını istediler. Onlara hitâben; "Hâlis niyetle Dîn-i Mübîne, İslâm dînine her kim hizmet etmek isterse, Allah-u Teâlâ onu muvaffak kılsın..." diye duâ etti.
Ankara'da yapılan ameliyattan sonra durumu düzelmedi. 25 Mayıs 1972 (H.1392) târihinde Ankara'da vefât etti. Cenâzesi Menzil Köyü’ne götürülerek talebeleri tarafından, daha önce işâretlemiş olduğu yere defnedildi.
Güzel Sözlerinden Bir Demet
• Bilgili ve mert kişileri çok severim. Zira dünya işlerinde hünerli olan kişi, ahiret işlerinde de hünerli olur.
• Nakşibendi yolu Hz. Mehdi'ye kadar devam edecek ve Hz. Mehdi'ye intikal edecektir. Mezheplerden Hanefi mezhebi, yollardan da Nakşibendi yolu kıyamete kadar devam edecektir.
• Hürriyet, Allah-u Teala'dan başka hiçbir sebebe bağlanmamaktır. Umum işlerde sebeplere değil, sebepleri yaratana dayanmak kulun ilk kurtuluş kapısıdır. İffet ise, kendi nefsi ve başkasının hesabına değil, söz, hareket, amel, niyet ve özde yalnız Allah hesabına göre olmaktır.
• İnsanın kalbi daima Allah-u Teala'ya bağlı olmalı, Allah-u Teala insanın aklından, fikrinden hiç çıkmamalı. İnsanın kalbi hem mahzun olmalı, hem de Rabbine yalvarış içinde bulunmalı. Kişi ne kadar mahzunsa, ne kadar nefsinden ve benliğinden uzaklaşmışsa, Allah-u Teala'nın yanında o kadar makbul ve yüksektir.
• Kalbi, Allah-u Teala'nın zikri ile çalıştırmaya çok gayret göstermeli, hiçbir an gaflete düşmemek için çalışmalıdır.
• Gerek huzurdaki, gerekse şeyhin gıyabındaki rabıtaya çok dikkat etmek gerekir. Çünkü mürşit rabıtasıyla önce fena fişşeyh, sonra da fena firresul makamı hasıl olur.
• Gece namazına ve gece ibadetine devam edin. İlmiyle amel eden alimlerin çoğu, gece ibadeti ile Allah-u Teala'ya ulaşmışlardır. Zira gece kalpte vesvese olmaz, kalp huzur içinde olur.
• Helal kazanç için çalışan bir kişi, kalbini işin başında ve sonunda zikirle meşgul ederse, ortası da Allah-u Teala tarafından taat ve ibadet sayılır.
• Evliya yetiştirme mektepleri olan tarikatlar, artık iman kurtarma mektepleri haline geldi. Eskiden insanlar yıllarca gezer, kendilerine şeyh ararlardı. Şimdi ise şeyhler kapı kapı dolaşıp Müslümanları imanlarını kurtarması için çağırıyor ve topluyorlar. Şah-ı Hazne (ks) (burada kendisini kast ediyor) Ümmet-i Muhammed'in imanını kurtarmaya çalıştı. Yoksa bu zamanda tarikat meselesi diye bir şey olmuyor. Şimdi bir oyalamadır yapıyoruz. Maksat iman kurtarmaktır. (İnsanların geneli için) Tam hidayet, Mehdi (as) zamanında olacaktır.
KERAMETLERİNDEN BAZILARI
Gavs-ı Bilvanisi Hazretlerinin talebelerinden birisi şöyle anlattı; "Babam birkaç tarikattan icazetli alim birisiydi. Kendisine Gavs-ı Bilvanisi Hazretlerini ziyaret etmesini ne zaman söylesem; 'Benim dersim ve icazetlerim vardır' diye reddederdi. Israrlarıma dayanamadı, Gavs’ı ziyarete gittik. Daha Gavs’ın elini tutar tutmaz, şiddetle ağlamaya başladı. Huzurundan ayrılınca ne olduğunu sordum. Bana; 'Oğlum ben nefsime güveniyordum. İcazetleri (hal diliyle) Gavs'ın önüne bırakınca, eliyle bunları iterek, bunların insanı hakka vasıl etmeyeceğini söyledi. Daha ders almak için mübareğin ellerini tuttuğumda, o saadetli ellerin Hz. Peygamber (sav)'e ait olduğunu gördüm. Kendimden geçmişim. Anladım ki Gavs-ı Bilvanisi (ks) mürşid-i kamil, insanı Resulullah'a ve Hakka vasıl edendir' Dedi.
Lisan
Gavs Hazretlerine derdini anlatmaya bir gurup gelir. Ancak gurubun dili yabancıdır. Bir sofiye işaret eder. Sofi: “Ben Türkçe’den başka dil bilmem” der. Diğer sofi arkadaşına döner: “Sen tercümanlık yap” Der. Sofi de konuşulan dili bilmemesine rağmen anlatılanları tercüme eder.
YOL NOTLARI
1- Gavs-i Bilvanisi’nin Hayatı (Dr. A. Selahaddin KINACI) adlı kitabını alıp okumalı. 2- Gavs-ul Âzâm Abdulhakim el-Hüseyni Hazretlerine doğduğu yere nispeten Gavs-ı Bilvânisî ismi de verilmiştir. 3- Menzile gelenlerin kalabileceği, yemek yiyebileceği yerler mevcuttur. Özelikle onlarca insanın ağırlanmasındaki yiyeceklerin büyük bir bölümü, bu belde halkı tarafından bağda bahçede üretilmekte, buğdayı kendi değirmeninde öğütülmekte, ekmeği kendi fırınında pişmekte, çorbası kendi ocağında kaynamaktadır.
NASIL GİDİLİR Menzil'e, Adıyaman ilinin Kahta ilçesinden gidilir. Adıyaman'a karayolu ile ulaşmak mümkündür. Havayolu ile de Adıyaman, Şanlıurfa, Gaziantep veya Malatya illerine, oradan da karayolu ile Kahta'dan Menzil'e varmak mümkündür.
|