Nakşibendi Tarikatı - Öz değerleriyle birlikte.
ANASAYFA SİTEDE ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE SORU SORUN? İLETİŞİM

CANLI YAYIN İZLEYİN...

 
 
 

GALERY

ANKET

Yeni web sitemizi nasıl buldunuz?





Tüm Anketler

SİTEDE ARA


Gelişmiş Arama

SİTEMİZE ZİYARETLER!

 
Bugün Tekil170 
Bugün Çoğul271 
Toplam Tekil 9166128 
Toplam Çoğul13146954 
Ip 185.50.70.3

REKLAM

 

DESTEK

Nefsin Sıfat ve Mertebeleri

Nefsin Sıfat ve Mertebeleri

Tarih 30 Aralyk 2013, 22:38 Editör

Nefsin Sıfat ve Mertebeleri hakkında geniş malumat.. Menkıbelerle süslenmiş bir yazı..

   بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم

أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلهِ اَلْحَمْدُ

 

NEFSİN SIFAT ve MERTEBELERİ

 

Kur'an-ı Kerim'de üç yüze yakın yerde “nefs” kelimesi geçmektedir. Bu kelime, filozoflar, kelâm, fıkıh ve tefsir âlimleri tarafından muhtelif manalarda kullanılmış; ruh, can, kalp, ceset, benlik, bir şeyin hakikati, özü ve bütünü gibi yirmiyi aşkın mana verilmiştir. Aslında nefsin mahiyeti tam olarak kelimelere dökülemeyecek kadar derindir. O yüzden nefsi en iyi kavrayanlar kâmil velilerdir.

 

Rabbanî âlimlerin tariflerinde nefs: “Kula ait illetli vasıfların kaynağı, kötülüklerin membaı ve içten vuran özelliği ile ruhun asıl âlemine yükselmesine mani olan tabii kuvvet” şeklinde tanımlanmıştır.

Hak yolunda kulun en büyük engeli kendi nefsidir. Manevi kirlerden temizlenmeyen nefis, Yüce Allah’tan perdelidir, taattan uzaktır, ilâhî sevgiden mahrumdur. Bu hüküm her devirde geçerlidir. Azgın nefis insanı öyle esir alır ki, Yüce Allah’ı bıraktırır kendisine kulluk yaptırır “Hevasını kendisine ilâh edinen kimseyi görmedin mi?”  [1] ayeti, nefsin ne derece azdığını ve onun elindeki insanın ne kadar alçaldığını göstermektedir. İnsan imanı ve dini için korkacaksa, kendi nefsinden korkmalıdır.

 

Bilmemiz gerekir, nefs bütün kötülüklerin başıdır. Âlimler, veliler, nefsin şerrinden Allah’a sığınmayı, şeytanın şerrinden sığınmaktan yetmiş derece daha lüzumlu görmüş ve Allah’a sığınmışlardır. Çünkü şeytan bazı şartlarda insanı terk eder. Allah’a takva ile yaklaşan kullara şeytan bir şey yapamaz. Ama nefs-i emmare öyle değildir. Hayatı boyunca insanın peşini bırakmaz.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmuşlardır:


       وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنْ الْهَوَى فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى

                                                                         

“Ama kim Rabbinin makamından korkup da nefsi hevadan nehyetmişse, varacağı yer muhakkak cennettir.”[2]

 Nefsi nehyedeceğimiz, yasaklayacağımız bu heva nedir? Müfessirler şöyle mana vermişler:

Nefsin hevası, ahirete hiçbir faydası olmayan, sadece dünyevî menfaatler için nefsin lezzet duyduğu, haz duyduğu her şeydir. Dünya lezzetleri için olan şehvet ve gazap hisleridir. Bunun için kim nefsini dünyanın lezzet ve şehvetinden men ederse muhakkak varacağı yer cennettir.

 Yemeden, içmeden, giyinmeden hacet miktarınca dünyadan istifade etmeden yaşamak mümkün değildir. Ama bu zaruret miktarının dışına nefsin şehvet ve gazap duygusu tesiriyle çıkarak kudsî vazifeyi unutmak hevadır.[3]

 

Menkıbe

Cafer b. Süleyman, Osman'dan naklediyor: Ebu Zer bir yerde konaklamış dinleniyordu.

"Ne istiyorsun, ey Ebu Zer?" diye sordum. Ebu Zer; "Uyuyacak bir yer arıyorum. İşte şu nefsim var ya, o bir binek­tir. Ona iyi davranmazsam, beni taşımaz" dedi.[4] Yani dengeyi korumak ve nefis atına ihtiyaç miktarınca yem vermek.


Fahr-i Cihan s.a.v. bir hadisi-i şerifinde “Nefsini bilen Rabbi'ni bilir” buyurarak, kişinin Rabbi'ne hakiki kul olabilmesinin yolunun, nefsini tanımasından geçeceğini ifade etmiştir.

 

Her nefs terbiye edilerek salih bir karakter kazanabilir. Hadis-i şerifte beyan edildiği üzere, “Her insan bir fıtrat üzere doğar. Sonra annesi babası onu yahudileştirir, hıristiyanlaştırır, mecusileştirir.”[5] Bu mukaddes haberin işaretinden de anlaşılıyor ki, insanlar çevrelerinin etkisiyle hayır ve şer istikametlerinde yönlendirilebilir. Bu itibarla nefs terbiyesinin lüzumu ve önemi açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

 

S. Abdülhakim Hüseynî (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur: “Nefs, iki başı olan kırkayağa benzer. Bir başı alnının ortasındadır. Öbürü de karnının altındadır. Alnı ortasındaki nefis vücudun baş ve gövde kısmına hükme­der. Gözler, kulak ve aklın birçok meseleleri onun tesirinde kalır. Karnın altındaki nefsde bulunduğu mıntıkaya hükmeder.” [6]

 

Nefs ve şeytan faydalı birer alet mesabesindedir. Tıpkı ateş veya bıçak gibi. Ateşi evimizi ısıtmakta, yemeğimizi pişirmekte, etrafımızı aydınlatmakta ve daha birçok faydalı işlerde kullanırız. Ama dikkat edilmezse ateş insanın evini yakar. Bıçak elini doğrayabilir. Fakat kimse ateş evimi yakar, bıçak elimi doğrar diye bunları kullanmaktan vazgeçmez. Aynen bunun gibi, nefsin sayısız faydaları, yanlış kullanıldığı takdirde de büyük zararları vardır.

 

 

Menkıbe

Bir Allah dostu şöyle sohbet etmiş: “Eski devirlerde bir adam varmış. Yetmiş sene durma­dan ibadet etmiş. Oruç tutmuş. Cumartesiden cumartesiye iftar edermiş. Bir gün yüce Allah'tan bir dilekte bulunmuş. Fakat kabul edilmemiş. Bunun üzerine nefsine demiş ki:

Senin uğursuzluğun yüzünden dileğin kabul edilme­di. Eğer sende hayır olsaydı mutlaka isteğin olurdu!

Adamın nefsi hakkındaki bu samimi sözleri üzerine yüce Allah insan suretinde bir melek göndermiş. Melek de şöyle demiş: Ey Âdemoğlu! Samimi olarak şu bir anlık nefsini kö­tülemen, yetmiş yıllık ibadetinden daha hayırlıdır.[7]

 

Ebû Süleyman ed-Dârânî (rah) şöyle derdi: ‘’Nefse ait arzulardan birini terk etmek, kalbin ıslahı için bir yılı oruç ve ibadetle geçirmekten daha faydalıdır.”[8]

 

Nefsin Mertebeleri

Emr Âlemi’nden rabbanî bir lâtife olan insanî nefs, sıfatlarına göre farklı isimler alır. Hayvanî nefsin tesirinden uzaklaştıkça sıfatı değişir, mertebesi de yükselir. Nihayet tamamen billurlaşıp Rabbi'ne vasıl olur. İnsan, aşağıda ismi geçen mertebelerden sadece birinde olabilir. Üst mertebelere yükselebildiği gibi, geri de düşebilir.

 

Nefs-i Emmâre: Kötü his ve huyları, çirkin vasıfları barındırır. Şehvet düşkünü hayvanî nefsin hükmü altında olmakla, hayvanların yoluna girmiştir. Kötü işleri güzel görür. Hesap ve ahiret derdi yoktur. Sadece keyfini düşünür. Bu nefsin eserinden kibir benlik, hırs, şehvet, kıskançlık, cimrilik, kin, intikam, hiddet gibi huylar çıkar. Allah'ın düşmanıdır. Hadis-i kudside: “Nefsine düşmanlık et, çünkü o benim düşmanımdır.” buyrulmuştur. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Yusuf a.s.'ın diliyle: “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefs, Rabbimin merhameti olmadıkça kötülüğü emreder“[9] buyrulmaktadır.

 

Bu nefsin bütün huyları bir kişide toplanırsa, o kişi şeytanların mertebesine düşer. Nefs-i emmarenin sahibi, ya fasık, ya münafık ya da kâfirdir. İtikadı düzeltmek, samimi tövbe ve terbiye ile tedavi olur. Tezkiye edilmezse, cehennem ateşiyle temizlenmesi kaçınılmazdır.

 

Menkıbe

Hz. Şuayb a.s.'a soru soran bir kişi: Ben her türlü günahı işliyorum, Allah beni cezalandırmıyor, demişti.
Allah Teâlâ’da Şuayb a.s.'a şöyle buyurmuştu: Ey peygamber! O kimse günah işleyip duruyor. Günahlarından ötürü kederlenmiyor, vicdan azabı duymuyor. Günah günahı artırırken pişman olup tövbe etmiyor. Bu, benim ondan uzaklığımın, onu muaheze ettiğimin, cezalandırdığımın alameti değil midir? [10]

 

Nefs-i Levvâme: Kendini kınayan, kötüleyen, azarlayan nefstir. Nitekim Allahu Teâlâ: “Nefs-i Levvâme'ye (kendini kınayan nefse) yemin olsun ki”[11] buyurmuştur.

Bu nefs sahibi, günah işlediğinde pişman olup tövbe eder, kendisini kınar, yapmamak için karar verir. Fakat günah önüne gelince duramaz, yine içine düşer. Sonra pişman olur. İyilik ve kötülük arasında gider gelir.

 

Kendini beğenme, çekişme, gizli riya, makam ve şehvet tutkusu gibi nefs-i emmârenin bazı vasıfları bu mertebede de bulunur. Fakat nefs hakkı hak; batılı batıl görür. Yine bilir ki, bu sıfatlarla huzurdan uzaktır. Fakat onlardan kurtulamıyor. Bu mertebede nefs ve şeytan birleşip vesveseyle kalbe saldırırlar. Tedavisi rabıta ve zikirdir.

 

Nefs-i Mülhime: Allahu Teâlâ nefsin isyan ve itaatini vasıtasız ilham ettiği için bu makamda nefsin adı mülhime olmuştur. Nitekim Kur'an'da : “Sonra da o nefse isyan ve itaati ilham edene yemin