| ||||||||||||||||||||
SADIK SOFİLERGALERYSİTEDE ARASON YORUMLANANLARSİTEMİZE ZİYARETLER!
|
Çocuğun Gözüne Batan Şiş..Evliyanın dua bereketi ile iyileşen çocuk.. (Bu anısını anlatan Hacı İdris aslen Siirt'li olup, Gavsı Kasrevi Seyyid Abdulhakim El Hüseyni ve Seyda Muhammed Raşid Erol hazretlerinin yakınında hizmetinde bulunmuş güzel bir sofiydi.) İş yerine acil bir telefon gelmiş. Şefim "Hemen eve git!" dedi. ...Göz doktoru Cengiz Bey telaşla, "biz buna bir şey yapamayız, Sen bunu derhal Diyarbakır'a götür, diğer gözünü kurtarsınlar!" deyip gözünü bantladı. Hemen bir araba ile Diyarbakır'a gittim.Fakat çocuğun feryadı hiç durmuyordu.Geç vakitte Diyarbakır'a ulaştık. Doktorların mesaisi bittiği için bir otelde yatıp sabah tekrar hastaneye gitmeyi düşündüm. Lakin hiçbir otel bizi kabul etmedi, çünkü çocuğun ağlaması hiç durmuyordu. "Müşteriler rahatsız olur" deyip almadılar bizi! Çocuğun ağlaması içimi parçalıyordu ama elden gelen bir şey yok! "Sen burada çocukla kal, ben bi bakayım durum müsait mi?Müsait değilse geri döneriz. Kimseyi rahatsız etmeyelim." dedim. Gittim ve kapıya tıkladım.Kapıyı Ahmet Bey açtı, usulca: "Buyur İdris! Hayırdır?" dedi. Ben de ona "Diyarbakır'a gelmişken bi ziyaret edeyim seni, diye düşündüm." dedim. Dr.Ahmet Bey bana: "Seyda (Muhammed Raşid k.s.a ) evimde misafir, istirahat ediyor." dedi. Ben "Tamam, rahatsız etmeyeyim kendisini" deyip ayrılacakken, Seyda Hz.leri sesimi duymuş olacak ki seslendi: "Ahmet, o İdris'in sesi değil mi? Gelsin hele!" dedi. Emin olun sessiz konuşuyorduk, nasıl duydu bilmiyorum!Biz emir üzerine yukarı çıktık, dedi "Hayırdır İdris bu saatte niye gelmişsin?" Dedim "Kurban, çocuğu Diyarbakır'a sevk ettiler." "Hayırdır ne olmuş?" "Kurban, gözüne ağabeyi şiş batırmış." dedim. Dedi " İdris hele çocuk nerededir? Getir de bakayım ben." O anda içime bir ferahlık geldi. Dışarı çıkıp çocuğu kucağıma aldım, Seyda'ya getirdim. "Ver bakayım!" diyerek, bağdaş kurarak oturduğu yerden çocuğu kucağına aldı.Gözündeki bantı açtı.Gülümseyerek "Bunda bir şey yok be İdris! Siz Siirtliler ne kadar korkaksınız!" dedi. Döndü Ahmet Bey'e "Hele o göze sürülen merhemden var mı sende Ahmet?" dedi.Gelen teramisin isimli merhemi çocuğun gözüne sürdü. Çocuğun sesi birdenbire kesildi. "Şöyle yatır!" dedi. Kanepeye yatırdım. Seydamız "Bu akşam siz de burada kalın! Bak çocuk uyudu." dedi tebessümle. Saatler geçiyor, çocuk mışıl mışıl uyuyordu. Doğrusu çok merak ediyordum."Yoksa çocuk öldü de onun için mi sesi çıkmıyor?" diyordum. Hatta bir ara nefesini bile dinledim, baktım uyuyor. Herkes uyudu, ben uyuyamadım. Birkaç saat sonra çocuğu banyoya götürdüm.Güya çocuğun çiş yapıp yapmadığına bakacaktım. Yavaşça uyandırdım. Usulca "Bahaddin oğlum nasılsın?" dedim. O da uykulu uykulu "İyiyim baba." dedi. "Şimdi ben senin gözünü açacağım, ne görüyorsan söyle." "Tamam baba." dedi. Ben de bandajı kaldırdım, parmağımla iki yaptım. Baktı, "İki baba" dedi...Derin bir "ohh" çektim. Sabah olunca kahvaltı yaparken aklıma geldi.Hastahaneye gitmezsem cezalı duruma düşecektim. Durumu izah edince, 'gidebilirsin' emri ile hastahaneye gittim. Evrakı doktora verince bir telaş bir koşuşturma başladı.Çocuğu hemen benim elimden kaptılar, ben de hiç bir şey diyemedim o anda. Derhal "Ameliyathaneyi hazırlayın!" diye emir verildi. "Bu doktora diplomayı verenin de, doktor diyeninde! ............. Siirt'e döndükten kısa süre sonra Dr. Cengiz Bey'e gittim.Giderken de tekrar badajı çocuğun gözüne taktım.Doktor bey çocuğun gözündeki bantı açtı.Kekelemeye başladı, bayılacak gibi oldu ve oradaki bir sandalyeye oturdu. "Bu çocuk, o çocuk değil, ya da tıp dışında bir şey kullanmışsınız. Allah rızası için söyle, vallahi bu doktor işi değil!" deyip yalvarmaya başladı.Ben de içimden kıs kıs gülüyordum.Baktım niyeti iyidir, ona bütün olayı anlattım. "Tamam şimdi oldu." dedi. "Hacı, beni de o zata götürür müsün?" dedi. "Hay hay" dedim. "Evet" dedi, "Hadi gidelim." Sabah olması için zor ikna ettim.Sabah ezanı okundu. Namazımı yeni kılmıştım. Baktım kapı güm güm vuruluyor.Gelmiş. İçimden "Neyse" dedim, "Hayırlısıyla çıkalım artık" Hemen yola çıktık.Doktor çok hoş bir sofi oldu. Daha sonra, çok istediği halde bir türlü yapılmayan tayini de çıktı. Çünkü dua almıştı... Alıntı.. Keramet hakkında kısa bir bilgi; Keramet, kelime olarak: Değerli, üstün, güzel ve ikrâm. İstilahda; "mü'min ve salih kimsenin eli üzere cereyan eden harikulâde hal" anlamındadır. Bazı âlimler, harikulâdelik şartını koşmaksızın Allah'ın evliyaya her türlü ikramına kerâmet ismini vermişlerdir (Seyyid Sabık, el-Akidetü'l İslamiyye, Beyrut (ty), s. 24). Burada "harikulâde hal"den maksat, vuku buları olayın, genel-geçer tabiat kanunlarının dışında cereyan etmesidir. Bazı kardeşlerimiz, itikadı bozuk mezheplerin, akımların etkisinde kalarak, keramete inanmıyor, bu yönde bazı yorumlar yazıyorlar. Kısaca şunları söylemek icap eder. Allahu Teala, lanetlenmiş şeytana dahi nice özellikler vermiştir, saniyde dünyayı dolaşabilme gibi birçok özelliği olan şeytanda dahi bu özellikler var iken, Allahu Teala sevdiği kullarını neden güzel özellikler ile donatmasın, Allah (cc) adildir.. Evliyalar, Allah’a samimiyetle itaat eden seçkin kullardır. Allahu Teâlâ Kuranı Kerim’de, bunları iman ve takva sıfatıyla beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur:“Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman edip de takvaya ermiş olanlardır.” (Yunus; 62-63) "Hazret-i Süleyman’ın veziri Asaf, iki aylık mesafedeki Belkıs’ın tahtını, göz açıp kapayıncaya kadar getirdi. Hazret-i Süleyman, (Bu Rabbimin bir lütfudur) dedi." (Neml 40.ayet) [Bu ayeti kerimede görüldüğü üzere, Hazret-i Süleyman’ın veziri peygamber olmadığı halde, bu kerameti göstermiştir.] Nasıl ki, peygamberlerin mucizesi olduğu gibi varisi velilerinde kerametleri vardır. Biraz da sahabenin karemetlerinden örnek vermek icap eder; Hazret-i Ebu Bekir, vefat edeceği zaman, (Ya Âişe, bir oğlum ile iki kızım sana emanettir) dedi. (Babacığım benim bir kız kardeşim var. Öteki nerede?) diye sorunca, (Hanımım hamiledir) dedi. Vefatından sonra bir kızı doğdu. (Şevahid) Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Geçmiş ümmetler içinde vukuundan önce bazı şeyleri haber veren keramet ehli zatlar vardı. Ümmetimden ise Ömer onlardandır.) [Buhari, Müslim, Tirmizi] Hazret-i Ömer, Medine’de hutbe okurken, İran’a gönderdiği ordu mağlup olmak üzere iken, bu hali görüp, kumandana, (Ya Sariye, arkanı dağa ver) buyurdu. O da, dağa yanaştı ve zafere kavuştu.(Cami-ul-keramat, Kısas-ı enbiya, Şevahid, İrşad-üt-talibin) Hazret-i Ali, vefat edeceği zaman, (Tabutumu Arneyn’e götürün, orada ışık saçan bir kaya görürsünüz. Beni oraya defnedin!) buyurdu. Öyle yaptılar, buyurduğu gibi buldular. (Şevahid) Hazret-i Osman, yanına gelen birine, (Gözünde zina eseri var. Bir kadına bakmışsın) buyurdu. O kimse, (Nereden bildin?) dedi. Hazret-i Osman da, (Müminin firasetinden korkun, o, Allah’ın nuru ile bakar) hadis-i şerifini bildirdi. (Buhari) (Cami-ul-keramat) Hazret-i Ömer’in oğlu Abdullah, insanların yolunu kesen aslana, (Derhal uzaklaş) diye kızınca, aslan kuyruğunu sallayarak uzaklaştı. İbni Ömer hazretleri, “Resulullah elbette doğru söyler” diyerek,(Allah’tan korkandan her şey korkar) hadis-i şerifini bildirdi. (Hakim) Hazret-i Hubeyb, esir edilince, yanına gelenler, onun önünde taze üzüm görürlerdi. (Buhari) Avn bin Abdullah güneşte uyurken, bir bulut ona gölge ederdi. (Ebu Nuaym) Evliyanın kerameti, enbiyanın mucizelerinin devamıdır. Bu ümmetin evliyasından hasıl olan kerametler de Peygamber efendimizin mucizesidir. (Huccetullahi alel âlemin) Bir büyük tehlikede şudur ki, mucize ve kerameti inkar edenin küfre düşerek kafir olacağıdır. Allahu Teala bizleri bu tehlikelerden muhafaza eylesin. Bu yazı 14808 defa okunmuştur.
|
BAZI YAZILAR...MENZYL SYLSYLE-Y ALYYYE
Silsile-i aliyye ne demektir? Hz. Muhammed Mustafa (sav) 1 Hz. Ebubekr Sıddık (ra) 2 Selman-ı Farisi (ks) Hz. 3 Kasım bin Muhammed (ks) Hz. 4 İmam Cafer-i Sadık (ks) Hz. 5 Bayezid-i Bistami (ks) Hz. 6 Ebu Hasen Harakani (ks) Hz. 7 Ebu Ali Farmedi (ks) Hz. 8 Hace Yusuf Hemedani (ks) Hz. 9 Hace Abdülhalık Gücdevani (ks) Hz. 10 Hace Arif-i Rivegeri (ks) 11 Hace Mahmud İnciri Fağnevi (ks) Hz. 12 Hace Ali Ramiteni Hz. (ks) 13 Muhammed Baba Semmasi (ks) Hz. 14 Seyyid Emir Külal (ks) Hz. 15 Şah-ı Nakşibend (ks) Hz. 16 Alaeddin Attar (ks) Hz. 17 Yakub-i Çerhi (ks) Hz. 18 Hace Ubeydullah Ahrar (ks) Hz. 19 Mevlana Muhammed Zahid (ks) Hz. 20 Mevlana Derviş Muhammed (ks) Hz. 21 Hace Muhammed Emkeneki (ks) Hz. 22 Muhammed Baki Billah (ks) Hz. 23 İmam-ı Rabbani (ks) Hz. 24 Muhammed Masum (ks) Hz. 25 Mevlana M. Seyfeddin Faruki (ks) Hz. 26 Seyyid Nur Muhammed Bedauni (ks) Hz. 27 Mazharı Can-ı Canan (ks) Hz. 28 Şeyh Abdullah-ı Dehlevi (ks) Hz. 29 Şeyh Mevlana Halid Bağdadi (ks) Hz. 30 Seyyid Abdullah (ks) Hz. 31 Seyyid Taha (ks) Hz. 32 Seyyid Sıbgatullah Arvasi (ks) Hz. 33 Şeyh Abdurrahman-ı Tahi (ks) Hz. 34 Şeyh Fethullah Verkanisi (ks) Hz. 35 Şeyh Muhammed Ziyaeddin Nurşini (ks) Hz. 36 Şeyh Ahmed El Haznevi (ks) Hz. 37 Gavs-ı Azam Seyyid Abdulhakim ElHuseyni (ks) Hz. 38 Seyyid Muhammed Raşid Erol (ks) Hz. 39 Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki (ks) Hz. Hakkında 40 Sultan Şeyh Seyyid M. Saki Elhüseyni (ks) Hz. TASAVVUF KÖŞESİ
|
||||||||||||||||||
(c) Web sitemizin Vakıf, dernek vb. kuruluşlar ile resmi bir bağı kesinlikle yoktur, tamamen kişisel çabalarla kurulmuş bir web sitesidir. Ancak istifade edilmesi için yazı ve linklerini kaynak belirterek yayınlayıp, destek verdiğimizde olabilir. Ayrıca diğer kaynaklardan, ehli sünnet çizgisinde gördüğümüz çalışmaları kaynak göstererek sitemizde yayınlamaktayız. Niyetimiz, sayısız faydasını gördüğümüz, Kuran ve Sünnet esaslı bu yüce Nakşibendi yolunu insanların tanıması ve istifade etmesine vesile olabilmektir. Sitemizden emeğe saygı çerçevesinde kaynak göstererek her türlü alıntı yapılabilinir. www.NaksibendiTarikati.com
Alt Yapy: MyDesign - Dizayn ve Hosting: Ri-Mer Bili?im |