| ||||||||||||||||||||
SADIK SOFİLERGALERYSİTEDE ARASON YORUMLANANLARSİTEMİZE ZİYARETLER!
|
Medresesiz ve tekkesiz bir yere gidemeyiz!"Menzilini yitirmezsen, Hakikat rüzgârı her dâim eser, ruh üfler..." ve "Medresesiz ve tekkesiz bir yere gidemeyiz!" başlıklı iki güzel yazı.. Prof. Dr. Yusuf Kaplan'ın Adıyaman Menzil'de Seyyid Abdulhakim Elhüseyni Külliyesinin açılışına katılması ve sonrasında kaleme aldığı iki köşe yazısını sizlere sunuyoruz..
23.11.2015 Tarihli köşe yazısı: Menzilini yitirmezsen, Hakikat rüzgârı her dâim eser, ruh üfler... Perşembe ve cuma günleri, çok özel ve çok güzel bir yerdeydim: Lezîz iki gün geçirdim: Anlatılması zor; ama ancak tadıldığında, yaşandığında anlaşılabilecek; hayatımda heyecanı, coşkuyu, umudu, ötelerin ötesine uzanma ufkunu bilhal ve bizzat iliklerine kadar soluduğum; doyumsuz, tarifsiz ve benzersiz iki nefis gün. Tarihin nasıl yapıldığına, gelmekte olanın nasıl sessizce ve derinden gelmekte olduğuna şahit oldum bütün hücrelerimle iki günde. Allah'a binlerce kez hamdettim. GİZLİ HAZİNE: İSRAFİL'İN DİRİLİŞ SÛRU Bu aziz milletin, İslâm milletinin makus talihini yenecek derinlerde kök salan, ilim, irfan ve hikmet sütunlarından oluşan kök-hücrelerini oluşturan mayasının, dip dalgasının vakti zamanı geldiğinde insanlığın önünü açacak nasıl muazzez bir ruh üfleyebilecek bir gizli hazineye sahip olduğunu gördüm; hem gözlerimle hem de kalp gözümle. Allah'a, bu mazlum ümmetin düştüğü yerden kalkacağı günleri görmeyi, bu konuda bir nefescik de olsa İsrafil'in Sûr'unu andıran bu diriliş sûruna üfleyebilmeyi nasip etmesi için dua ettim yürekten. Ve rotasını bulmuş ama menzilini yitirmek üzere olan, oraya buraya savrulan bu çilekeş toplumun İsrafil'in diriltici Sûr'una benzeyen lezîz bir soluğun üflenişine bizzat şahit kıldığı için Yüce Rabbime binlerce kez şükrettim. Yer ve isimler önemli. Ama mahrem kalması, yapılan işin samimiyetine ve ihlasına gölge düşürmemesi bakımından zikredilmemesi de önemli. Ama yapılan işin çapı, geçmişten geleceğe uzanışı, çıkılan yolculuğun geleceğe uzanan boyutlara sahip oluşu da önemli. Ama en önemlisi, sessizce, mahviyetkârâne ve derinden yapılışı bu işin. Geleceğimizin manevî / fikrî temellerini atan Türkiye'nin en büyük ilim, irfan ve hikmet yuvası olacak bir medresenin “ya Allah, bismillah, yelkenler fora!” denilerek açılışına, talebeleri ve hocaları Türkiye'nin dışına taşan muazzez bir medeniyet yolculuğuna çıkılışına tanıklık ettim. Bir rüzgâr esti Anadolu'dan. Orta Asya'dan çıkılan yolculukla binbir çileyle ekilen tohumların Selçuklu'yla mayayı kardığı, Osmanlı'yla ruhunu oluşturduğu Moğol ve Haçlı saldırılarını boşa çıkaran bin yıllık Hakikat Sarayı'nın küllerinden ve kök hücrelerinden yeniden nasıl inşa edilebileceğini gösteren tohumların muhkem bir şekilde ekildiğine, hakikat bayrağı'nın aslâ yere düşürülemeyeceğine ve yeniden göndere çekileceğine işaret eden uzun sürecek ama sonunda bütün insanlığa leziz meyveler verecek bir ilim, irfan ve hikmet yolculuğunun tohumlarının toprağa düşürülüşünün, meyveye durduruluşunun tanığı oldum. Hamdolsun. Yeniden diriliş ve varoluş yolculuğumuzun bu kilometre taşı, Hakikat medeniyetinin önündeki çakıl taşlarını temizleme, önümüzü açacak yapıtaşlarını döşeme çabasının temeli olsun. ÜÇ MENZİL'DEN ESEN RÜZGÂR İki asırdır, Müslümanlar olarak tarihimizin en büyük, en sarsıcı, en yıkıcı buhranını yaşıyoruz: İkinci büyük medeniyet krizi bu. Birinci büyük medeniyet krizinden daha derin ama tehlikeleri de imkânları da daha büyük bu ikinci medeniyet krizinin. Eğer krizi iyi tahlil edebilir, içinde yaşadığımız çağı çok iyi tanıyabilir ve bu çağ'a hakikatin diriltici soluğunu üfleyebilecek uzun soluklu akidevî ve fikrî bir yolculuğa çıkabilirsek, bu ikinci krizin imkânlarının daha büyük olduğunu bizzat göreceğiz biiznillah. Ama krizi, nedenlerini çok iyi tahlil edemez, içinde yaşadığımız çağı bütün boyutlarıyla kavrayamazsak, bu çağa hakikatin neyi, nasıl söylemesi gerektiğini, daha da önemlisi bizim bu çağ'a neyi, nasıl ve niçin söyleyebileceğimiz yakıcı gerçeğini aslâ idrak edemeyiz. Onun için her şeye sil baştan, yeniden ve ümmîleşerek (çağın ağlarından, bağlarından, bağlamlarından ve kavramlarından kurtularak, arınarak, çağrı'mızın çağını kuracağı ilim, irfan ve hikmet sütunlarını dikecek) zorlu ve münbit bir ribat, irtibat ve rabıta yolculuğuna çıkmak zorundayız. Ribat menzilinde İlahî Şiar'a dayanan Mekke'mizi, irtibat menzilinde Nebevî Şuur'la donanan Medine'mizi, rabıta menzilinde ise İlahî Şiar'den süt emen Nebevî Şuur'la meyve veren Hakikat Medeniyeti'ni inşa etmeliyiz. Mekke menziIi, ilme'I-yakin'le ilimle mücehhez âlim şahsiyetini, Medine menzili irfanla müteşekkil ârif şahsiyetini, medeniyet menzili ise hikmet'le mümeyyiz hakîm şahsiyetini hediye etmeli insanlığa. İnsanlık kendine gelmeli, hakikate ermeli, Rabbine yönelmeli ki yeniden yeryüzünde adalet ve hakkaniyet, silm ve selâmet, kardeşlik ve nihayet hakikatten süt emen muazzez medeniyet rüzgarları esebilsin. Menzilini yitirmesin, hakikat rüzgârları güneyden ve kuzeyden, doğudan ve batıdan her yönden esebilsin, insanlığa hakikat aşısı yapacak derinden bir ruh üflesin ve insanlığın önünü açacak Yeni Gazâlî'ler, Râzî'ler, Rabbânî'ler, Şah-ı Nakşibendî'ler, Sinan'lar, Itrî'ler, Mevlânâ'lar, Yunus'lar, Fuzûlî'ler ve Şeyh Galipler yetiştirilebilsin. Nebevî soluk, yeniden insanlığa Rahman'ın Rahmet nefesini üflesin, merhamet kanatlarını gersin. HEYECANDAN 3 GECE UYUYAMADIM İşte o iki gün, Türkiye'nin en büyük medresesinin açılışı sırasında 99 talebe için düzenlenen icazet merasiminde bunları düşündüm. Büyük düşler gördüm. Gelmekte olanın gelmesini sağlayacak, gelecek 100 yılın, 200 yılın tohumlarının ekilişine şahadet ettim. Rabbime binlerce kez şükrettim. O gece, sonraki gece ve üçüncü gece heyecanımdan, coşkumdan ötürü uykularım kaçtı, 3 günde toplam 7 saat uyuyabildim. Ya Rab Şükran Sana! Minnet Sana! Hamd Sana! Uykuyu haram kılmak “bana”! 08.01.2016 Tarihli diğer yazı: Medresesiz ve tekkesiz bir yere gidemeyiz! Fatih'e toz kondurmayız ama Fatih'i Fatih yapan ruhun ne olduğunu bilmeyiz. Bizim trajedimiz bu! Sağında Akşemseddin / tekke, solunda Molla Gûrânî / medrese olmasaydı, Fatih, Fatih olabilir miydi? Fatih, medresenin karşısına tekkeyi boşuna yerleştirmemişti, değil mi? BATIDAKİ ÜNİVERSİTENİN GERİSİNDE MEDRESE VAR! Ezberler bizi ezer, yok eder, kölesi hâline getirir. Ezberler çöpe, diyorum ve bu yazıda ezberlerimizi altüst edeceğimi ifade ediyorum. Bugün, geliştirilmiş en insânî ve imajinatif “eğitim” sistemi medresedir. O yüzden, Batı'da, özellikle de ABD'de eğitimin zirvesi doktora programının gerisinde medrese vardır. Bizden alınmış, adapte edilmiştir. Bütün medeniyetler arasındaki ilişkiler bu alış-verişlerle gerçekleşir. Türkiye'deki -özellikle zihin-özürlü entelijansiya tarafından- çarpık anlaşılan konulardan biri medrese konusu. Medrese, yaklaşık bin küsur yıl İslâm medeniyetinin temellerini atan maarif kurumunun adı. Ve İslâm medeniyetinin geliştirdiği, medeniyeti yeşerten, filizlendiren, yeni ufuklara eriştiren, bütün insanlık birikimini kendine maleden özgün bir eğitim modeli. Yalnızca insanlık birikimini kendine maleden, yorumlayan ve aşan yolculuklar, insanlığın önünü açar. İşte bu nedenledir ki, Müslüman medreseleri, Batı üniversitelerine de kaynaklık etmiş, dünyanın birikiminin Batı'ya ulaşmasını sağlamıştır. MEDRESENİN ÇÖKMESİ: MEDENİYETİN ÇÖKMESİ Bugün medrese'nin -Türkiye'de- yaşamıyor olmasının nedeni, İslâm medeniyetinin çökmesidir. Türkiye'nin dışında İslâm dünyasında medrese -bir şekilde- varlığını sürdürüyor ama hiçbir yaratıcı atılıma, öncü açılıma öncülük edebilecek çapa ve niteliğe niteliğe sahip değil. Medeniyetin çökmesi, medresenin de çökmesini beraberinde getirdi. Tersi de doğru: Medresenin çökmesi, medeniyetin temellerini sarstı ve çökmesiyle sonuçlandı. Ulema gitti, “film koptu”: Medeniyet gökkubbemiz çöktü, üzerimize yıkıldı: “Baş''la “gövde” birbirinden ayrıldı. Müslümanca biliş, duyuş, düşünüş, zevk ve beğeni biçimlerimiz yokoldu. Çöl'e mahkûm olduk... Asıl yakıcı mesele şu, burada: Müslüman toplumlar, medreseye yeniden diriltici bir ruh üfleyemezlerse, yeniden esaslı bir medeniyet hamlesi gerçekleştiremezler. Müslümanca duyuş, düşünüş ve varoluş biçimini, ancak İslâmî bir maarif modeli geliştirebildiğimiz takdirde yeşertebiliriz yeniden. MEDRESE RUHU VE UFKU, BATI'DA YAŞIYOR! Türkiye'deki entelijansiyanın ve uzantısı kapıkulu medyanın ezberini bozacak bir gerçeğe dikkat çekmek istiyorum burada. Bugün Türkiye'de de, İslâm dünyasında da medrese ölü; medrese ruhu, bir şekilde, Batı'da yaşıyor aslında! Batı'daki en yüksek eğitim kurumlarının başvurduğu ve yaşattığı bir eğitim biçimi ve ruhu bu. Medrese'de yüksek fikir, alanında zirve'yi temsil eden âlimin dizinin dibine oturarak geliştirilir. Bir meseleye yoğunlaşan ''talebe'', o meselede zirve noktayı temsil eden âlimin izini sürer ve örneğin Kurtuba'da yaşayan bu ''talebe'', sözkonusu zirve âlim Bağdat'ta, Kahire'de, Basra'da ya da Tunus'da bile olsa o âlimi bulur, onun rahle-i tedrisinden geçer. Tabii bunun için, bir dolu yolu aşması, zorunlu icazetleri alması zarûrîdir. MEDRESE: HABITUS, KÜLTÜREL EKOLOJİ YA DA MUHİT Ayrıca Lapidus'un -İletişim Yayınları'ndan Yasin Aktay'ın çevirisiyle yayımlanan- İslâm Toplumları Tarihi başlıklı özgün çalışmasında da enfes bir şekilde gösterdiği gibi, talebe-hoca ilişkisi, yalnızca bir bilgi alma-bilgi aktarma ilişkisi değil; kendi terimlerimle ifade edecek olursam, bir geleneği tevarüs etme (öğrenme), temellük etme (özümseme) ve temessül etme (örnekleyerek başkalarına iletme) ilişkisidir. Zirve bir âlimin dizinin dibine oturan parlak bir talebe, medresede, sadece ilim tahsil etmez; o ilmi vareden ruh âlemini, hayat iklimini, zihin, davranış ve yaşayış biçimlerini de tahsil ve tevarüs, temellük ve temessül eder. Medrese, Bourdieu'nun deyişiyle, tastamam bir habitus'tur: Bir kültürel ekoloji kaynağıdır. Talebenin, bir medeniyetin hayatının ve hakikatinin, hassasiyet ve dikkatlerinin, idrak ve varoluş biçimlerinin geliştirdiği ve yaydığı havayı da, bu havanın ürettiği ritmleri de öğrendiği, soluduğu, duyduğu ve başkalarına da duyurma coşkusu ve heyecanıyla dolduğu bir habitus, bir ilim, irfan ve hikmet muhit'idir. Medresede, talebe, ilim öğrenmez sadece. Karakterini, kişiliğini, duyarlıklarını da tahkim eder. Bir geleneği yaşar ve yaşatacak bir ruhla, idealle ve vecdle dolar ve kendini aşar. Ayrıca medresede hem multi-disipliner, hem de inter-disipliner bir eğitim modeli, geçişken ve disiplinlerin birbirini karşılıklı olarak besleyen imajinatif -tastamam çağdaş- bir eğitim programı geliştirilmiştir. İşte bu medrese modeli, bugün Batı'da -özellikle de Amerika'da- doktora programlarında adapte edilerek bir şekilde uygulanan bir modeldir. Lapidus, bu meseleyi etraflıca anlatır. Böyle bir şeyin olması doğaldır. Çünkü Batı'daki -modern Batı'yı kuran- Paris, Oxford, Padua, Bologna, Palermo, Marburg üniversitelerinin modeli, Bağdat, Kurtuba, Ezher ve Mağrip'teki medrese modelidir. YENİ GAZALî'LER, İBN ARABî'LER VE ITRÎ'LER OLMADAN ASLA! Özetle, bizim tarihte geliştirdiğimiz eğitim modeli, esas itibariyle medrese ve tekke modelidir. Müslüman toplumlar, eğer yeniden toparlanacaklarsa ve tarihe tarihi yapacak bir aktör olarak gireceklerse, bunun öncelikli yolunun, “entelektüel” tipinden değil, âlim, ârif ve hakîm şahsiyetlerinin, yeni Gazâlî'lerin, İbn Sina'ların, Mevlânâ'ların, İbn Arabî'lerin, Ebu Hanife'lerin, Itrî'lerin, Şeyh Galip'lerin, Bediüzzaman'ların yetiştirilmesinden geçtiğini iyi bilmeliler. Başka türlü bir arpa bile yol alamayacağımızı, yalnızca bu ülkenin enerjisini su gibi harcamış olacağımızı, sürgünümüzü uzatacağımızı iyi bilelim, aklımızı başımıza devşirelim, kendimize gelelim; sözün özü, “evimiz”e dönelim önce, “kendi”mize, diyorum. Yusuf Kaplan Bu yazı 22090 defa okunmuştur.
|
BAZI YAZILAR...MENZYL SYLSYLE-Y ALYYYE
Silsile-i aliyye ne demektir? Hz. Muhammed Mustafa (sav) 1 Hz. Ebubekr Sıddık (ra) 2 Selman-ı Farisi (ks) Hz. 3 Kasım bin Muhammed (ks) Hz. 4 İmam Cafer-i Sadık (ks) Hz. 5 Bayezid-i Bistami (ks) Hz. 6 Ebu Hasen Harakani (ks) Hz. 7 Ebu Ali Farmedi (ks) Hz. 8 Hace Yusuf Hemedani (ks) Hz. 9 Hace Abdülhalık Gücdevani (ks) Hz. 10 Hace Arif-i Rivegeri (ks) 11 Hace Mahmud İnciri Fağnevi (ks) Hz. 12 Hace Ali Ramiteni Hz. (ks) 13 Muhammed Baba Semmasi (ks) Hz. 14 Seyyid Emir Külal (ks) Hz. 15 Şah-ı Nakşibend (ks) Hz. 16 Alaeddin Attar (ks) Hz. 17 Yakub-i Çerhi (ks) Hz. 18 Hace Ubeydullah Ahrar (ks) Hz. 19 Mevlana Muhammed Zahid (ks) Hz. 20 Mevlana Derviş Muhammed (ks) Hz. 21 Hace Muhammed Emkeneki (ks) Hz. 22 Muhammed Baki Billah (ks) Hz. 23 İmam-ı Rabbani (ks) Hz. 24 Muhammed Masum (ks) Hz. 25 Mevlana M. Seyfeddin Faruki (ks) Hz. 26 Seyyid Nur Muhammed Bedauni (ks) Hz. 27 Mazharı Can-ı Canan (ks) Hz. 28 Şeyh Abdullah-ı Dehlevi (ks) Hz. 29 Şeyh Mevlana Halid Bağdadi (ks) Hz. 30 Seyyid Abdullah (ks) Hz. 31 Seyyid Taha (ks) Hz. 32 Seyyid Sıbgatullah Arvasi (ks) Hz. 33 Şeyh Abdurrahman-ı Tahi (ks) Hz. 34 Şeyh Fethullah Verkanisi (ks) Hz. 35 Şeyh Muhammed Ziyaeddin Nurşini (ks) Hz. 36 Şeyh Ahmed El Haznevi (ks) Hz. 37 Gavs-ı Azam Seyyid Abdulhakim ElHuseyni (ks) Hz. 38 Seyyid Muhammed Raşid Erol (ks) Hz. 39 Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki (ks) Hz. Hakkında 40 Sultan Şeyh Seyyid M. Saki Elhüseyni (ks) Hz. TASAVVUF KÖŞESİ
|
||||||||||||||||||
(c) Web sitemizin Vakıf, dernek vb. kuruluşlar ile resmi bir bağı kesinlikle yoktur, tamamen kişisel çabalarla kurulmuş bir web sitesidir. Ancak istifade edilmesi için yazı ve linklerini kaynak belirterek yayınlayıp, destek verdiğimizde olabilir. Ayrıca diğer kaynaklardan, ehli sünnet çizgisinde gördüğümüz çalışmaları kaynak göstererek sitemizde yayınlamaktayız. Niyetimiz, sayısız faydasını gördüğümüz, Kuran ve Sünnet esaslı bu yüce Nakşibendi yolunu insanların tanıması ve istifade etmesine vesile olabilmektir. Sitemizden emeğe saygı çerçevesinde kaynak göstererek her türlü alıntı yapılabilinir. www.NaksibendiTarikati.com
Alt Yapy: MyDesign - Dizayn ve Hosting: Ri-Mer Bili?im |